GÜNAYDIN HAYIRLI SABAHLAR .
@bloomberghttv en önemli moderatörlerinden kıymetli @irfandonat beyle Türkiye’de tarıma dayalı Gıda’nın geleceğine bugünkü gelinen noktayı da gıdadaki fiyat artışlarını birlikte değerlendireceğiz daha önemli bir işiniz yoksa bekleriz bugün 12:30’da canlı yayında buluşmak üzere
Yemek İstanbul sektörde yenilikçi adımlar atmaya devam ediyor. Efes 2024 tatbikatlarında Katar ordusunu paket yemekle değil, hazır yemeklerle besledik ve böylece bir ilke imza attık!
Firmamız yemek sektöründe her zaman öncü olmayı hedeflerken, bu sefer de askeri tatbikatta yemek sektörü olarak yer aldık.
Geleneksel paket yemek anlayışını geride bırakarak, modern ve pratik hazır yemek çözümlerinin tercih edilmesini sağladık.
Yemek Sanayicileri Dernekleri Federasyonu (YESİDEF) genel kurulu İstanbul’da yapıldı. Genel Kurul’da yapılan seçimde Hüseyin Bozdağ yeniden YESİDEF Başkanlığı’na seçildi.
Federasyon bünyesindeki dernek başkanlarının ve genel delegelerin katıldığı Genel Kurul’da, tek liste ile seçime gidildi. Mevcut başkan Hüseyin Bozdağ oybirliği ile yeniden YESİDEF Başkanı oldu.
Yapılan seçim sonucunda Federasyon Yönetim Kurulu Üyeliklerine şu kişiler seçildi.
Bozdağ ve yeni yönetim kurulu 3 yıl süreyle görev yapacak.
YESİDEF, Türkiye’nin değişik kentlerinde yer alan yemek sanayici derneklerinin üst örgütü. Federasyon Başkanlığı’na yeniden seçilen Hüseyin Bozdağ, aynı zamanda TOBB Hizmet Sektörü Meclisi Başkanlığı, DEİK Türkiye-Katar İş Konseyi Başkan Vekilliği, Hadımköy-Arnavutköy Sanayici ve İşadamları Derneği başkanlığı görevlerini de yürütüyor.
Bozdağ, seçimden sonra yaptığı açıklamada, sektörün nitelikli personel, hammadde temini konularında önemli sorunları bulunduğunu, gıda ürünlerinin fiyatlarında yaşanan yüksek oranlı artışların sektörü zorladığını söyledi.
Büyük bir keyifle ve hayatınıza dokunacak satırların altını kurşun kalemle çizerek okuyacağınız bir kitap:
Bir insan düşünün ki; dünyanın sadece kendilerine ait çay ocağından ibaret olduğunu sansın!
Ya da küçük atölyelerinden ibaret olduğunu…
Veyahut da en çok da tost yapılan bir büfe ve üzerine birkaç masa ve sandalye atılabilen bahçesinden ibaret…
Belki de en son babasıyla birlikte kurdukları bakkalı ya da büyük bir cesaretle gözünü karartarak, üstelik de bir dostundan aldığı 250’şer liralık sekiz adet çekle kendine ait kurduğu tabldot mutfağından ibaret olduğunu sansın, içinde bulunduğu dünyanın büyüklüğünü!
Bir zaman sonra dünyanın bunlardan ibaret olmadığını fark ettiğinde ise geriye dönüp, kendisiyle şöyle bir konuşma yapsın:
“Evet, hayat bunlardan ibaret değilmiş, ama hayatın zorluğu, ya da kolaylığı bunlarla başlıyormuş.” desin.
Bunu derken de hayatın ne olup olmadığını fark edecek olgunluğu yaşıyor olsun, henüz farkında olmasa da.
Evet; çay ocağı çok para kazandırmıyormuş bu doğru. Ancak yaşamın kendine has kurallarını ve bir sosyal varlık olan insanı, içinde bulunduğu ortamda nasıl sosyalleşmesi gerektiğini, nasıl özgüven sahibi olabileceğini, geriye dönüp baktığında, insanın kendisine çok da güzel gösteriyormuş.
Hayat yolculuğuna başlarken, her adımını attığında hayat; seninle acı-tatlı, güle oynaya belki de dalgasını geçercesine, kendisinin hafife alınmaması gerektiğini öyle güzel öğretiyormuş ki -insan o an fark edemese bile- hayatın içinde büyümeye başlandığında, hele bir de ‘özgüven’ diye bir şeyin varlığını fark ettiğinde, hayatın insana neler öğrettiğini o zaman dahi iyi fark edebiliyormuş.
Hüseyin Bozdağ da; hayattan neler öğrendiğini, başka bir deyimle hayatın ona neler öğrettiğini -yıllar sonra da olsa- çok da güzel anlamıştı.
O, oğlunu özleyen bir babanın, oğlunu görmek istemesi sonucu, oğlunun ve büyük kızının İstanbul’a gelmesiyle birlikte, daha ne olup olmadığını dahi bilemediği yaşam denizine -yüzmeyi bilemese de-dalıvermişti bir kere… Hüseyin de onun ablası da!..
Can simidi babalarıydı ya, sonra da o babasına can simit olacaktı.
Hayat böyle bir şey işte. Bir bakmışsınız roller değiştiriveriyor.
Onun ustası… hocası… patronu… önderi olan babasıyla, hep onun gölgesinde onunla birlikte bir güzel hayata direnirlerken, ne zaman olduğunu, nasıl olduğunu dahi hatırlamadığı bir zaman diliminde, artık o büyümüş ve babasının elinden tutmayı çoktan öğrenmiştir aslında.
Öyle diyordu işte:
“Hayat; babasının oğlunun elinden tutup, berbere götürdüğü ile oğulun, babasının koluna girerek onu berbere götürdüğü süreçten ibarettir aslında.” diyordu Hüseyin Bozdağ.
Öyle diyordu, babasıyla birlikte geçirdiği ve nasıl geçtiğini dahi hatırlamadığı yılları anlatırken:
“Nasıl geçti habersiz babamla olan yıllarım” diye aklından geçirmiş olsa da farkında bile olamadan büyüyüvermiş, o büyürken de yaşlanıvermişti babacığı.
İşte tam da böyle, –farkına varılamasa da– bir ‘Yer değişim sürecidir’ hayat denilen o süreç.
O süreci de insanoğlu hep yaşayacaktır da esas olan, o sürecin yaşanması değil, nasıl yaşandığıdır.
İşte Hüseyin Bozdağ:
“Bu süreçte, iki yönlü hayat çizgisinin bana öğrettiklerini aklıma ve gönlüme yerleştirmekle kalmayıp, ayrıca kendime de düstur edinirken, babaların çocuklarına sahip çıktığı gibi, genç babaların da yaşlı babalarına sahip çıkmaları gerektiği, bu konuda var olan hassasiyeti bizim olan değerlerimizi kaybetmeden önce, onlara (anne-babaya) sıkı sıkı sarılsak diyorum.” derken, o genç baba; bir taraftan kendisinin değerlisine, diğer taraftan da geçmişine sahip çıkıyor sayılmaz mıydı?
Sayılırdı elbette…
Babası gözünün önündeki evladının büyüdüğünü henüz fark edemese de hayatın zorlu, insanı yıpratan, çetin ve ketum yüzüyle karşılaştığı andan itibaren, aynı hayatın çetin dirençli, mücadele yanıyla da yüzleşmeyi göze almamış mıydı yoksa küçük Hüseyin?
Kâh, o galip gelir mutlu olur; kâh hayat, onun bilemediği oyunlarıyla karşısına çıkar ve üzüverirdi Hüseyin’i.
Hem böyle böyle yetişmeyecek miydi, büyümeyecek miydi küçük Hüseyin?
Ne var ki yine de her seferinde de hayat:
“Asla vazgeçme!
Hayallerinden vazgeçme ve mücadeleni sürdür, çünkü sen başarabilirsin, başaracaksın. İnandığın yolda tek başına bile olsan geri dönme!” diye de fısıldamıştı küçük Hüseyin’in kulağına.
O ise; hayatın kendisine verdiği bu küçücük tüyolar, onu uçurmaya itivermiş ve içindeki o gençlik enerjisiyle bir anda nerelere gelmemişti ki?
Kendi sektörüyle ilgili sektörünü temsilen Avrupa Birliği’nde, Avrupa Catering Birliği’ne dahi yine onun azmi, inancı ve pratik zekasıyla daimî üye olmayı dahi başarmıştı.
*
Az şey miydi bütün bunlar?
Önünde durabilene aşk olsun!
Hani insan en sevdiği ile imtihan edilirmiş ya, Hüseyin Bozdağ da kendisi için özel olacağını bildiği, ancak bilmediği bir işin peşine, yani makine aksamı üretim sanayiciliğine soyununca…
Birlikte yol aldığı ‘Can dostum’ dediği dostuna, istediği her şeyi verince, kimselerle paylaşamasa da içine bir kurt düşmüştü.
Güvenmişti… ama kontrol edememişti.
Onun için yaşam onu, ikiye ayrılan bir kavşağın tam orta yerine bırakıvermişti.
Bir taraf; yemek sanayi tarafı ve onun için güneş kadar parlak ve aydınlık bir yol…
Diğer tarafı, magnezyum metalden, otomobil ve beyaz eşya yedek parça yapıyor oldukları tarafıydı.
İşte bu tarafz o; fluluktan karanlığa doğru hızla yol alırken, bir türlü olumsuz gidişe engel olamamaktaydı.
Nasıl ki bir kötünün yedi mahalleye zararı vardı, onun da bir yanlışı bütün hayallerinin yıkılmasına yetecekti aslında ya, o bunun henüz farkında dahi değildi.
İki farklı sürecin yönetimine yetişmeye çalışan Bozdağ, bir de bakmıştı ki kelimenin tam anlamıyla 20 yılın tecrübesini bir tarafa bırakırsak -ki elbette o en büyük sermayesiydi bir anlamda- ‘yani çırıl çıplak, meteliksiz ve üstelik de 4 trilyonluk bir borçla öylece kala kalmıştı.
İşte tam da o zaman; hayat ona -sınavda başarısız olduğundan- çalışması için şu dersi vermişti sanki.
“Güven… ama kontrol et. Kontrol et, çünkü; güven kontrole mâni değildir” demişti.
Ve hayat Hüseyin Bozdağ’a; işleriyle ilgili yaptığı sınavda maalesef sınıfta bırakmış, sonrasında ise yeniden hayata tutunabilmesi için artık edindiği tecrübelerini de yanına alarak, dersine çalışmaktan, hayatın içinden eskisinden de yoğun bir şekilde mücadele etmekten başka bir şans vermemiştir.
Allah’tan ki o, çelik gibi bir iradeye…
Muhteşem bir özgüvene…
İnanılmaz bir meslekî bilgi ve tecrübeye sahip olmanın gücü ve özgüveniyle…
Müşterileriyle kurduğu insanî ve ticarî ilişkilerinde gösterdiği hassasiyetle…
Elde ettiği muhteşem başarısı nedeniyle, karşı taraf üzerinde öteden beri süregelen güvenirlik imajıyla, yarınlara dair neler yapabileceğini çok iyi biliyordu.
Ve içinde bulunduğu en zor günlerinde, hep yanında olan canı, kardeşi Nusret Bey, her durum ve şartta onu yalnız bırakmamış …
Kârda ve zararda…
İflasta ve icrada…
Birbirlerine asla sırt dönmemişler, her daim birbirlerine güç vererek, yürüyüp gitmesini bilmişlerdi.
Hayatın, belki de Hüseyin Bozdağ’a en büyük hediyesi, hiçbir şekilde Abi’sini yalnız bırakmayan Nusret Bey gibi bir yol arkadaşının olmasıydı.
O nedenle; bütün içtenliğimle: böylesi insanlar kendi çekirdek aileleri ve büyük aileleri için çok büyük kazanım ve değer olmakla birlikte, aynı zamanda ülke için de önemli birer kazanım ve değer olduklarının altını çizmek isterim.
*
İşte tam da burada, bu düşüncemi sizinle paylaşırken, Sayın Bozdağ’ın anlattıklarından…
Anlatırken beden dilinin, dünlerdeki yaşadıkları hissiyatı, aradan on yıllar geçmiş olmasına rağmen, hâlâ da hissediyor olmasını görmek, hiç de zor değildi.
O, yine ve yeniden kocaman ve saygın bir iş adamı olarak prestijini ve saygınlığını elde ettiği yaşam tecrübesiyle yeniden pekiştirerek, kendisini yukarılara taşımış, mesleğine ve kendisine olan inancını bir kere daha kanıtlamıştı. Zaten o yüzden de saygı adına bütün övgüleri hak ettiğini düşünüyorum.
Ne yalan söyleyeyim Sayın Bozdağ’ın hayat hikâyesini anlatımından çok etkilenmiştim.
Önümdeki sehpanın üzerinden aldığım peçeteyle gözlerimde biriken ve akmak için direnen gözyaşlarımın akmasına izin vermeden silerken, karşımda duran o önemli insan, yeniden kendini toparlayarak:
“Nerede kalmıştık…” deyip, hikâyesine kaldığı yerden devam ediyordu.
*
İşte siz elinizdeki bu kitapta; o insanın, nereden gelip nasıl bir hayat sürerek neler yaşadığını…
Kendini nasıl yetiştirdiğini…
Kendisindeki eksikleri görerek, kendisiyle nasıl dalga geçtiğini…
Kendisini fark edenleri nasıl da büyük bir vefa duygusuyla sahiplendiğini…
Ve bugün olması gerektiğine inandığı bu yerde, yaşanılan bütün olumsuzluklara rağmen tutunmasını bildiğini okuyacaksınız.
Ayrıca da böylesine yoğun bir tempoda ve hiç beklenmeyen bir şekilde âşık olunabileceğini dahi hepimize göstererek, kendisine şapka çıkarttırdığını da satır aralarında bulacaksınız.
Ben, Sayın Bozdağ’ın anlatımıyla kaleme aldığım bu güzel, önemli ve örnek olan özel hayatını, büyük bir keyifle ve mutlulukla düzenlemeye çalıştım.
Umuyorum ki siz de büyük bir keyifle ve hayatınıza dokunacak satırların altını kurşun kalemle çizerek okuyacağınıza yürekten inanıyorum.
Anadolu, Hatay ve diğer pek çok yöresel mutfakları sunan Türk restoranları çoğu Arap ülkesinde yaygınlaşıyor. Türkiye ile Arap ülkeleri arasındaki karşılıklı kültürel açılımla birlikte, Türk mutfağı birçok ülkede kabul gördü ve Arap ülkelerindeki birçok restoranın menüsünde Türk yemekleri yerini aldı.
Türk mutfağının ayırt edici özelliği, sahip olduğu çeşitlilik ve Arap kültürüne yakınlık. Bu da son yıllarda Türk yemeklerinin Arap ülkelerinde yaygınlaşmasının önünü açtı.
Türkiye ve Arap ülkeleri arasındaki kültürel açılım, Türk mutfağının birçok Arap ülkesinde yayılmasına katkıda bulundu. Arap ve Türk damak tatlarının yakın olması ve Arap dünyasındaki Osmanlı izlerinin yemek kültürü üzerindeki etkisi sonucunda Türk mutfağı yaygın hale geldi.
Osmanlı Devleti’nin kültürel mirası
Yemek Sanayicileri Dernekleri Federasyonu Yönetim Kurulu Başkanı Hüseyin Bozdağ, Türk mutfağının, tadanların hafızasında yer eden ve unutulmaz bir iz bırakan eşsiz lezzetiyle öne çıktığını ve bu nedenle Türk mutfağına olan talebin her geçen gün arttığını ifade etti.
Ayrıca, Arap ve Türk yemek kültürleri arasındaki farkların oldukça az olduğu görüşünde. Çünkü baharat kültürü Arap damak tadına etki etmesine rağmen, Türk yemeklerini Araplar için cazip kılan birçok ortak yemek kültürü var.
Bozdağ, Osmanlı Devleti’nin Arap coğrafyasına hükmettiği dönemdeki varlığının sadece siyasi ya da askeri varlıkla sınırlı kalmadığını, başta yemekler olmak üzere genel olarak kültür üzerinde de büyük etkisi olduğunu, Osmanlı Devleti’nin Arap coğrafyasından ayrılırken geride yemek kültürü başta olmak üzere büyük bir kültür mirası bıraktığını sözlerine ekledi.
Yerel restoranlar menülerinde Türk mutfağı yer alıyor
Türk mutfağının bu denli rağbet görmesinin nedeni çeşitliliği ve her damak zevkine hitap etmesinden kaynaklanıyor. Mutfak, farklı çeşitler ve tatlar açısından zengin hale gelene kadar onlarca yılın birikimi ve tecrübesiyle oluşuyor. Fars, Hint, Ermeni, Arap, Kürt ve diğerleri gibi yakın çevresindeki medeniyetlerin ve halkların mutfaklarından etkileniyor.
Arap ülkelerinde son yıllarda Türk restoranlarının sayısında artış gözleniyor. Bağdat, Doha, Amman, Riyad, Kahire ve Dubai gibi Arap başkentlerindeki Türk restoranları, uluslararası markalar ve yerel restoranlarla rekabet ederek son yıllarda büyük talep gördü.
Restoran sektöründe artan rekabet ve Türk yemeklerine olan talebin artması sonucunda, yerel restoranlar menülerinde Türk mutfağından ürünlere yer verme eğilimine girdi.
Türk mutfağının yayılmasında turizm önemli bir etken
Turizm, Türk mutfağının yayılmasına doğrudan katkıda bulundu. Türkiye ile Arap ülkeleri arasındaki kültürel yakınlaşmanın bir sonucu olarak, Türkiye’ye yönelik artan Arap turizminin etkisiyle, döner (şavarma), çeşitli çorba türleri, ızgaralar ve tatlılar gibi Türk mutfağının ürünleri Arap ülkelerine taşındı.
Türkiye’ye yönelik turizm, Türk yemeklerine yönelik yüksek talebin bir sonucu olarak çeşitli Arap ülkelerinde restoran açmaya giden Türk yatırımcılar için de fırsatlar yarattı.
Bozdağ’a göre, 3 yıl öncesine kıyasla şu anda Katar’da faaliyet gösteren Türk restoranlarının sayısı 50’yi aşmış durumda.
Arapların diğer kültürlere açılımı
Türk mutfağının son yıllarda Arap dünyasında yaygınlaşması, ülkelerin yaşadığı kültürel açılımın, diğer ülkelerin kültürlerini öğrenme ve kendi kültürlerine entegre etme konusundaki ilgilerinin bir göstergesi.
Türk mutfağının yayılmasının yanı sıra, Hint mutfağı ve Asya mutfağı gibi Arap halkları tarafından büyük ilgi gören başka uluslararası mutfaklar da var, ancak Türk mutfağı kendine has özellikleri nedeniyle en hızlı yayılan mutfak konumunda.
Sosyal medyanın etkisi
Sosyal paylaşım siteleri, Türk mutfağının çeşitli Arap ülkelerinde yayılmasına büyük katkı sağlayan en önemli faktörlerden biri.
Restoran sektöründeki yatırımcılar sosyal medya platformlarında pazarlamaya büyük önem veriyor. Bu siteler Türk mutfağının tanıtılmasına katkıda bulunarak yayılmasını büyük ölçüde hızlandırdı. Şef Burak ve Şef Nusret gibi bazı Türk şefler Arap dünyasında büyük ün kazanarak Arap restoran pazarına kolayca girebildiler.
Sosyal paylaşım siteleri Hafız Mustafa, Simit Sarayı vb. bazı Türk yemek ve tatlı markalarının pazarlama sayesinde uluslararası markalara dönüşerek yaygınlaşmasını da kolaylaştırdı
Dünyada üç kıtadaki dört ülkeye hazır yemek hizmeti veren yerli bir firma, 2034 FIFA Dünya Kupası’na ev sahipliği yapacak Suudi Arabistan’dan davet aldı
Yemek İstanbul Yönetim Kurulu Başkanı Hüseyin Bozdağ, AA muhabirine yaptığı açıklamada, dünyanın çeşitli ülkelerinde günde 215 bin kişiye 3 bin 500 personelle hazır yemek hizmeti verdiklerini söyledi.
Bozdağ, 2022’de Katar’da düzenlenen FIFA Dünya Kupası organizasyonunda FIFA kokartına sahip tek firma olduklarını ifade ederek, turnuva boyunca maçların oynandığı dört statta yemek organizasyonu yaptıklarını ve FIFA tarafından belgelendirildiklerini dile getirdi.
Spor organizasyonlarında yemek hizmeti veren dünyadaki birkaç firma arasında yer alan tek Türk firması olduklarına işaret eden Bozdağ, “Suudi Arabistan Spor Bakanlığı tarafından hem ülkenin 2030 vizyonu çerçevesinde hem de 2034 FIFA Dünya Kupası organizasyonu için davet aldık.” diye konuştu.
Bozdağ, Suudi Arabistan’daki şirket kuruluşlarını tamamlayacaklarını anlatarak, bölgedeki havalimanlarını işleten 25 firmadan biriyle anlaşma imzaladıklarını bildirdi.
“Sadece yemek yapmıyoruz, mal ihracatı da yapıyoruz”
Her ülkenin kendine özgü damak tadı bulunduğuna işaret eden Bozdağ, “Katar’da bir çorbada 22 milleti bir damak tadında buluşturduk. Ama bizim çok büyük bir şansımız var. Osmanlı Devleti bu coğrafyalarda çok etkin olmuş. Damak tadını bırakmış. Tavuk aynı tavuk, pilav aynı pilav. O bölgede çıkardığımız menülerde çok zorlanmıyoruz.” diye konuştu.
Yurt dışında ve Türkiye’de çok büyük kuruluşların yemeklerini verdiklerini dile getiren Bozdağ, Türkiye’de 65’in üzerinde şehirde hizmet verdiklerini ifade etti.
Bozdağ, Asya Cup 2023’te yemek organizasyonu yaptıklarını ve Formula 1 2024 sezonu için de organizasyon yapacaklarını belirterek, şunları kaydetti:
“Bunlar için şu anda hedefteki en önemli firmalardan bir tanesiyiz. Bunun da en önemli örneği Suudi Arabistan Spor Bakanlığı ile yapmış olduğumuz ön niyet sözleşmesi. Biz sadece yemek yapmıyoruz, dünyaya mal ihracatı da yapıyoruz. Yemeğimizi götürdüğümüzde endüstriyel mutfak gereçlerini de götürüyoruz. Böylece çelik sektörüne, üniformalar ile de tekstil sektörüne ihracat sağlıyoruz. Gıdayı zaten söylemiyorum. Domatesinden salatalığına, etinden tavuğuna, yumurtasına kadar götürüyoruz. Cam, seramik kullanıyoruz. Bunların hepsi için Türkiye’deki meslek komitelerini hareket ettirip ihracata ciddi bir ivme yakalattırıyoruz.”
Yaklaşık 30 yıldır Catering Sektöründeki başarılı faaliyetleriniz ve Türkiye ve Avrupa ülkeleri arasındaki dostluk ve işbirliğine katkılarınız sebebiyle İpekyolu Danışma Kurulumuz tarafından “İş Dünyası Hizmet Ödülü”ne layık görülmüş bulunuyorsunuz.
7 Mart 2024 tarihinde İstanbul’da yapılacak 20. İPEKYOLU Yılın Altın Adamları Ödül Töreninde zatıalinize ödülünüzü takdim etmek istiyoruz. Toplantımıza yaklaşık 10 ülkeden önemli isimlerin katılması beklenmektedir.
Törenimize teşrifinizden mutluluk duyacağımızı belirtir, başarılı çalışmalarınızın devamını dilerim.
Saygılarımla.
Dr. Seyfullah Türksoy
İpekyolu ve Ekonomi Derneği ve
Uluslararası İpekyolu Dergisi adına,
Yönetim Kurulu Başkanı
Dr. Seyfullah Türksoy
Green Park Hotel
Bostancı / İstanbul
Saat 18.30 kokteyl
19.00 tören
“Yeşil Sermaye” diye paraya renk atfederek Anadolu Kaplanlarının önüne set çekenler bu defa da Körfez sermayesini hedefe koydu. Türkiye’ye Avrupalı yatırımcının gelmesine ses çıkarmayanlar “Ülkeyi Araplara sattınız” algısıyla Körfez sermayesini engellerken, aynı kesim milyar dolarlık projeler söz konusu olunca Körfez ülkelerinin kapısından ayrılmıyor.
ÖMER TEMÜR’ÜN HABERİ – Türkiye’de son zamanlarda ekonomide kendini gösteren sermaye ırkçılığı artarak devam ediyor. Bir zamanlar “Yeşil Sermaye” adı altında Anadolu Kaplanlarının büyümesini engellemek isteyenlerin hedefinde bu defa Körfez ülkeleri var.
Özellikle Türkiye’nin yabancı yatırıma her zamandan fazla ihtiyacı olduğu bir dönemde Orta Doğu ve Körfez sermayesine karşı milliyetçilik kisvesi altında yapılan düşmanlık ekonomiyi olumsuz etkiliyor. Muhalefet “Ülkeyi Katar’a sattınız” diyerek yangına âdeta körükle giderken, bunu servis edenler ise Körfez ülkelerinin kapılarında iş kapmak için sırada bekliyor.
BİZE ‘GİTMEYİN’ DİYENLER 12 MÜSTEŞARLIK AÇTI
Katar’da her gün 150 bin yemek dağıtımı yapan İstanbul Sanayi Odası Endüstriyel Yemek Sanayii Meclis Komitesi Üyesi ve Yemekİstanbul Yönetim Kurulu Başkanı Hüseyin Bozdağ sermaye ırkçılığına karşı dikkat çekiyor. Bozdağ Batı ülkelerinin Körfez ülkelerini kendi ülkelerine yatırıma davet ederken Türkiye’ye yatırımlarda ön almaya çalıştığını söyledi.
Bozdağ, şu ifadeleri kullandı: “Katar’a satıldık, Suudi Arabistan’a satıldık’ şeklinde sürekli bir algı var. Bunlar Batı’nın oyunları. Malum Suudi Arabistan Neom projesi için 500 milyar dolar kaynak ayırdığını açıkladı. Bunu diyen Batı ülkeleri iki tane olan müsteşarlık sayısını 12’ye çıkardı. Batı ülkeleri 500 milyar dolarlık pastadan pay almak için yarışırken biz ‘Arapları satıldık’ söylemini iş adamları olarak kabul etmiyoruz.
Küçük bir fısıltı ile muhalefetin kucağına bırakılan bu söylemler iç politikada siyaset malzemesi hâline getiriliyor. Siz hiç Volkswagen hisseleri Katar’a satıldığında ‘Almanya Katar’a satıldı’ diyen bir Alman gördünüz mü? Ya da Katarlılar İngiliz borsasına ortak olduğunda ‘Katar’a satıldık’ diyen bir İngiliz. Göremezsiniz. Bu tür algıların önüne geçmek zorundayız.”
CUMHURBAŞKANI ERDOĞAN ÖN AÇIYOR
Bugün “Katar’a satıldık” diyenlerin Suudi Arabistan’ın Neom projesinden pay almak için kapıda beklediğini, bunların içerisinde Türk iş adamlarının da bulunduğunu dile getiren Bozdağ “Bu kişiler Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Körfez turuna da katıldılar. Suudi Arabistan’ın 2030 yılına kadar 3,3 trilyon dolar yatırım planı var, bizim de projelerde olmamızı istiyor. Sadece Neom’dan yüzde 10 pay alsak 50 milyar dolar eder. Sayın Erdoğan ön açıyor biz de akıncılar gibi en önde yer almalıyız. Dünya bir köy, eğer bu köyde olmaz iseniz aza olarak kalır, muhtar olamazsınız. Biz de Yemekistanbul olarak Neom’da olmak için çalışmalar yapıyoruz” ifadelerini kullandı.
KATAR’DA 2018’den bu yana catering alanında faaliyet gösteren, 2 bin kişiye istihdam sağlayan Anadolu Erciyes Holding, ülkede yeni sektörlerle büyüyor.
YemekDoha Yönetim kurulu Başkanı Hüseyin Bozdağ, Anadolu Erciyes Holding bünyesinde bulunan dört markayla Katar’ın en lüks alışveriş merkezlerinden Vendome Place Mall’da mağazalar açtıklarını belirtti. Doqu Home tekstil, İstikbal, Bellona ve Gümüşsuyu markaları AVM’de büyük ilgi gördü. Yaklaşık 4 milyon Katar Riyali (30 milyon TL) tutarında yatırımla açılan mağazaların Türkiye’nin ihracatına ve istihdama katkı sağlayacağını belirten Hüseyin Bozdağ, “Bu modeli yine Körfez kentleri olan Dubai, Abu Dabi, Şarikah, Umman, Kuveyt, Ürdün’de hedeflemekteyiz” dedi.